Ulusal Egemenliğimizin 92. Yılı Kutlu Olsun !
23 Nisan 2012 Pazartesi
12 Nisan 2012 Perşembe
1995-2011 Döneminde Faiz Oranı, Döviz Kuru ve İMKB 100 Endeksindeki Gelişmeler
1995-2001
yılları arasında Türkiye’de uygulanan faiz, belirlenen döviz kuru ve hesaplanan
İMKB 100 endeksi arasındaki ilişki ekonomik olaylar temel alınarak incelenmeye
çalışılmıştır. Bu çalışma yapılırken; TCMB gecelik basit faiz oranı, TCMB
Amerikan Doları – Türk Lirası ( USDTRY ) alış kuru ve IMKB 100 endeksi kapanış
değerlerinden faydalanılmıştır.
Türkiye’de
1995-2001 dönemi genel olarak krizlerin etkisinde geçmiştir. 2001 öncesi
dönemindeki krizlerin nedeni genel olarak içsel ekonomik sebeplere dayanırken,
2002 sonrasındaki krizlerin kaynağı yurt dışı merkezli olup, küresel krizler
yaşanmış ve yaşanmaktadır.
Genel Görünüm:
1995-2011
dönemi bir bütün olarak incelendiği zaman ilk dikkat çeken nokta 2000’lerin
başına kadar faiz oranlarındaki aşırı dalgalanma ve dolar kurundaki sabit artış
ve sonrasında gelen büyük kırılmadır. Bununla beraber IMKB 100 endeksinde de
1999 sonu 2000 başında başlayan hareketlenme ve 2004’ten sonra görülen hızlı
yükseliş ve hızlı düşüş hareketleri göze çarpmaktadır. Dolar kurunun ilk
dönemlerdeki hareketsizliğinin sebebi 1999 yılına kadar uygulanmış olan
Hareketli Sabit Kur sistemi ve sonrasında 2001 yılına kadar uygulanmış olan Kur
Çapası’dır. Aynı dönemde gözlenen faiz hareketlerinin nedeni ise başta yüksek
enflasyon oranı olmak üzere politik istikrarsız ortamından dolayı riskin
artmasıdır.
Türkiye bu
dönemde ilk olarak, 1997 yılında Asya’da başlayan ve 1998 yılında Rusya’ya
oradan Ağustos ayında Türkiye’ye sıçrayan Asya para krizinden etkilenmiştir.
Sonra sırasıyla 2000 yılında yerel banka iflasları, 2001 yılında yerel para
krizi, 2006 yılında Amerikan bankalarında yaşanan kriz, 2008 Dünya ekonomik
krizi ve son olarak 2011 yılında Avrupa Birliği borç krizlerinden
etkilenmiştir.
2002 sonrasında
yerel olarak, geçmiş dönemlere göre nispeten önemli krizler yaşanmadığı için
küresel krizler IMKB üzerinde etkili olmuştur. Aynı dönemde siyasal belirsizlik
azalması ve TCMB’nin tam özerk bir yapıya kavuşması ile enflasyon oranın
düşmesine paralel olarak faiz oranları da yumuşak bir şekilde inişe geçmiştir.
29 Aralık 1995 Faizdeki İlk Önemli Yükseliş
1995 sonrası
faiz oranlarına baktığımız zaman ilk önemli hareketin faiz oranının %100
seviyesinden %200’e çıkmasıdır. Bunun nedeni dolar kurundaki yükselme sonucu
TCMB’ nin faiz üst limitini kaldırmasıdır, bunun yanında politik istikrarsızlık
ve dönem itibariyle ekonomiden sorumlu bir bakanın olmaması da riski artırmış
ve faiz oranını yükseltmiştir.
Yükselen faiz
oranına paralel olarak İMKB’de de düşüş görülmüştür. İki gün içinde faiz %82
oranında artarken. İMKB’de %97 oranında düşüş yaşanmıştır.
1997 Asya Krizinin Yansımaları
1997 yılında
Tayland Baht’ı devalüe edilmesiyle birlikte başlayan Güney Doğu Asya krizi önce
Rusya oradan da Türkiye ve Brezilya başta olmak üzere Latin Amerika ülkelerine
sıçramıştır. 1998 yılında krizden etkilenen Türkiye’de yabancı yatırımcı kaçışı
olmuş ve yaklaşık iki ayda 6 milyar dolarlık sermaye çıkmışı yaşanmış, döviz
rezervleri 15 milyar dolar azalmıştır. İMKB %57 değer kaybetmiş, dolar %5 değer
kazanmıştır. Sabit kur uygulandığı için dolardaki dalgalanma az olmuştur.
1999 Yılındaki gelişmeler
16 Şubat 1999’da abdullah öcalan’ın
Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirilmesi ile İMKB yükselişe geçti. Ardından 18
Nisan’da DSP-MHP-ANAP Hükümeti seçim sonucu hükümet kurdular. İçerideki olumlu
havayla birlik faiz oranı ve dolar kuru değişmezken İMKB yüzde yüze yakın artış
gösterdi. Seçim öncesi düşen borsa endeksi hükümeti kurulması ile tekrar artışa
geçti.
Aralık 1999’da Türkiye enflasyon sorunu
çözmek üzere, hazırladığı istikrar programıyla mali destek almak için IMF’ye
başvurdu. IMF ile üç yıllık bir istikrar programı üzerine anlaştı. IMF ile
yapılan anlaşmada kur çapası uygulanması kabul edildi. (bu sistem daha önceleri
Latin ülkelerinde uygulanmış ama başarısız sonuçlar doğurmuştu.) Programın
kabulüyle beraber kısa sürede İMKB %300’e yakın artış gösterdi. Kur çapası
kullanılmasına rağmen dolar kuru da %15 dolayında arttı.
İlk zamanlarda program ile ekonomik alanda
bir ölçüde başarı sağlandı. Faiz oranı çok büyük bir hızla düştü, yaklaşık %80
azaldı, üretim ve yurt içi talep artmaya başladı, enflasyon gerilemeye başladı
ancak yinede öngörülen seviyenin altına düşemedi. Aynı dönemde İMKB %300 artış
gösterdi. Talebin artması ile genişleme, enerjini fiyatlarının artışı ve Türk
Lirasının aşırı değerlenmesi dış ödeme açıklarına yol açtı. Bunlarda ötürü faiz
oranları tekrar yükseldi.
2000 Krizi
Kasım ayında
başlayan krizde ortalama gecelik bileşik faiz %19000’lere tırmanmış, İMKB %50
oranında değer kaybetmiştir. Yabancı yatırımcıların finansal piyasalardan
çekilmesi ile döviz talebindeki artış faizleri yukarı çıkarmıştır bu durumda
bankacılık sektöründe önemli kayıplara neden olmuştur. Rezervler yaklaşık bir
ayda 7 milyar dolar azalmıştır. 1999 yılında IMF ile imzalanan stand-by
anlaşmasının ardından 2000 yılında devreye giren istikrar programı, büyük
çöküşün baş sorumlusu olarak görülmektedir. Bu süreçte, 13 banka ve çok sayıda
aracı kurum batmıştır.
21 Şubat 2001 Krizi
2001 yılının
Şubat ayına gelinirken ülkedeki ekonomik tablo oldukça kötüydü. Hazine ve
ekonomiye güvensizlik vardır. Kamu bankaları kaynak bulmakta zorlanıyordu. Eski
krizlerin etkileri sürüyordu. Cari açık artmıştı. Türkiye döviz kuru politikası
ile çıkmaza girmişti. Vadesi gelen borçlar vardı. Yabancı bankalar vadesi
gelmemiş kredilerini de geri çekmeye başlayınca para sıkıntısı içinde olan
ekonomide gecelik faizler bir anda yükselişe geçti. Aynı anda 4 milyar dolara
yakın net sermayenin ülke dışına çıkışıyla döviz fiyatlarında da inanılmaz bir
yükseliş yaşandı. 28 Milyar dolar olan döviz rezervi 18 milyar dolara geriledi.
Kriz sürecinde çok sayıda işyeri kapandı, işsizlerin sayısında belirgin bir
artış meydana geldi. Ülkede dövizle borçlananlar büyük sıkıntıya
girdi.
Bunun sonucu
olarak İMKB tarihindeki en büyük düşüş 21 Şubat tarihinde meydana geldi, borsa
yaklaşık olarak %20 düşüş ile kapandı. Bu tarihte aynı zamanda dalgalı döviz
kuruna geçiş kararı verildi, bu uygulama ile Türk Lirasının değeri %40 kayba
uğradı. Faizler %7500 seviyesine çıktı. Bu yüksek faiz denge sağladı ve Türk
Lirasından kaçış durdu.
2002
Sonrası Tek Partili Hükümet ve Tam Özerk Merkez Bankası
3
Kasım 2002 milletvekili Genel Seçimleri, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP)
zaferi ile sonuçlandı. AKP, seçimlerden yüzde 34.28 oy oranı ve 363
milletvekili ile çıktı ve "tek başına iktidar" oldu. Bu sonuç
piyasalara olumlu etki yaptı. İMKB endeksi kısa süre içinde %50 artış gösteri
aynı dönemde dolar kuru %10 düştü.
2002
sonrası döneme genel olarak bakarsak İMKB yükseliş trendi içindedir. Bu trende
paralel fakat ters yönde hareket eden bir USDTRY kurunun varlığı da gözlenecektir.
Buradan İMKB yükselirken dolar kurunun düştüğü, İMKB düşerken dolar kurunun
yükseldiği sonucu net ve açık bir şekilde görülmektedir. Aşağıdaki grafikte
gördüğünüz mavi çizgiyi bir ayna gibi düşünürseniz, çizginin üstünün
yansımasını çizginin altında görebileceksiniz, bu da bizi aynı sonuca
götürmektedir.
2002
sonrası dönemde faiz oranlarında da hissedilir bir düşüş yaşanmıştır, faiz
oranı %65 seviyesinden %1,5’a kadar inmiştir. Bu düşüşün en belirgin sebebi
2001 krizi sonrasında TCMB’nin tam özerk bir yapıya kavuşturulması ve para
politikası araçlarının kendi hedefleri doğrultusunda kullanabilmesidir. Ayrıca
tek partili hükümet döneminde siyasal istikrarsızlığın azalması ile düşen risk
priminin faizler üzerindeki olumlu etkisi olmuştur. Faiz oranının düşmesi
kurumsal yatırımı artırmış, bu da İMKB endeksinin yükselmesini sağlamıştır.
Aynı şekilde düşen faiz oranları bireysel yatırımcıları İMKB’ye yönelmesine
neden olması İMKB üzerine olumlu etkide bulunmuştur
Küresel Krizler, İMKB 100 Endeksi ve
Dolar Kuru
2002
sonrası dönemde yerel ekonomik koşulların iyileşmesi ile beraber daha global
bir finansal piyasa kavuşan ve yabancı yatırımları çeken Türkiye, bunun sonucu
olarak çeşitli global krizlerden etkilenmiştir.
Bu
krizlerin başında 2006 yılı Mayıs – Haziran aylarında yaşanan küresel
dalgalanma gelmektedir. Bu dalgalanmadan en çok etkilene ülkeler arasında
gelişen ekonomisi ile Türkiye’de yer almıştır. Amerika’nın köklü finans
şirketlerin bilançolarında çok büyük düzeyde zarar belirtmeli ile başlayan
banka hisselerindeki satış bütün dünyada etkisini hissettirdi. Çok uzun
sürmeyen çalkantılı dönemde, yabancı yatırımcının hisse senedi yatırımından
çıkması İMKB endeksini düşürüp dolar kurunu artırıcı etki yaptı. Düşüşten kısa
süre sonra yabancı alımları ile yükselme sürdü ve dolar düşüş eğilimine
girdi.
2008
yılına gelindiğinde ABD konut piyasasıyla ilgili krizin dünya çapında büyüyor
olması piyasaların tamamına olumsuz yansıdı. ABD, Avrupa ve Asya borsalarında
yaşanan sert düşüşler İMKB'yi de olumsuz etkiledi. Bir yıl içinde İMKB 55000
‘den, 25000’e kadar düştü. Kriz Amerika kaynaklı olduğu için krizin ilk
zamanları dolar kurunda önemli bir artış görülmedi fakat krizin son zamanında
1,18 olan USDTRY 1,78’e kadar çıktı. Bu dönem sonunda bakıldığında İKMB %50
oranında değer yitirirken dolar kurunun da %50 oranında değer kazandığı
gözükmektedir.
Dönemin
son krizi halen yaşamakta olduğumuz, 2010 yılında AB ülkelerin ufak bir
kısmında başlayıp 2011 yılında neredeyse geneline yayılan borç krizidir. Bu
kriz dönemimde de önceki global krizlerde olduğu gibi İMKB değer kaybederken,
Türk Lirası da diğer ülke para birimleri karşısında değer yitirmiştir.
Sonuç
Faiz
oranlarındaki değişme ilk etkisini pariteler üzerinde göstermektedir. Bu
noktada pariteleri etkileyen tek unsurun faiz olduğunu söylemek hatalı
olacaktır. Faiz dışında, faiz kadar etkili olmayan ve dikkate almadığımız;
büyüme oranları, para arz miktarı, bütçe dengesi, sanayi üretim endeksi, döviz
kuru sepeti, vade riski, ithalat, ihracat, emtia ve maden fiyatları, işsizlik
maaşları, konut inşaatları ve izinleri, işsizlik oranları, önemli görevlerdeki
kişileri yaptıkları açıklamalar ve benzeri birçok değişken döviz kuru üzerinde
etkili olmaktadır.
Döviz
kurunda meydana gelen değişmelerde doğrudan mal piyasasında işlem yapan
şirketleri etkilemektedir. Yapılan ithalat ve ihracat düzeyleri döviz
kurlarından büyük ölçüde etkilenmektedir. Şirketlerin borsada işlem gören
hisseleri de bu değişimden etkilenerek İMKB endekslerinde değişime neden
olmaktadır. Bunun yanında şirket değerlerini değişmesinde paranın zaman
değerinden dolayı faiz oranlarında önemli bir yere sahiptir. Kurumsal yatırım
kararları da keza faiz oranlarına göre verilmekte ve karlılık üzerinde etkili
olmaktadır. Yatırımcı da hisse senedine yatırım yapmadan önce faiz oranlarıyla
getiri karşılaştırması yapmaktadır.
Şirketlerde
yarattıkları katma değer ile ve emek sahiplerine ödedikleri ücretler ile
ekonomide parasal döngüyü sağlamakta ve bu yolla dolaylı olarak faiz oranları üzerinde
etkide bulunmaktadır. Bunun yanında para piyasalarından yaptıkları işlem
neticesinde de doğrudan faiz oranları üzerinde etkili olmaktadır.
Emre ÇAYIRLI
Not: Bu çalışma Ocak 2011'de Ankara Üniversite Finans yüksek lisans Ekonomi (Prof. Dr. İrfan
CİVCİR) dersinde ödev olarak sunulmak üzere Emre ÇAYIRLI tarafından hazırlanmıştır.
Emre ÇAYIRLI adıyla kaynak gösterilmek şartıyla izinsiz olarak kullanılabilir.
5 Nisan 2012 Perşembe
Merkez Bankalarını Piyasaya Etkisi
Borsa veya Forex fark
etmez, insanların bir şeyleri alıp sattığı ve fiyatın oluştuğu yerlerde yani
piyasalarda "Beklentiler
satın alınır, gerçekleşenler satılır" diye bir söz vardır. Belki daha
önce başka kişilerden duymuş yahut yazılarda okumuşsunuzdur. Ben ilk bakışta
pek anlam verememiştim bu cümleye, ama geçtiğimiz hafta FED (Amerikan Merkez
Bankası) başkanı Bernanke'nin açıklamaları sonrasında oluşan fiyat hareketleri
ve ondan bir hafta FED toplantı kayıtların açıklanması ve sonrasında ECB
(Avrupa Merkez Bankası) başkanı Draghi'nin konuşması ile yön değiştiren rüzgar
tam olarak "Beklentiler
satın alınır, gerçekleşenler satılır" şeklinde bir hareketliliğin
yaşanmasına sebep oldu.
26
Mart 2012 Saat 15.00'da FED Başkanı Bernanke'nin konuşması vardı. Bernanke
konuşmaya başlamadan önce EURUSD paritesi saat 12.00 civarında 1,3190'dan
dönmüş ve konuşmanın başlayacağı saatlerde 1,3230 seviyelerinde gelmişti.
Bernanke'nin
konuşmasının başlamasıyla beraber parite bir saat içersinde 1,3330'a sonrasında
da 1,3390'a kadar çıkmıştı. Peki, ne demişti Bernanke? Çok önemli bir veriyi mi
paylaşmıştı piyasayla?
Hayır!
Sadece sözleriyle piyasa üzerinde beklenti yaratmış. Ne demişti de 200 piplik
harekete neden olmuştu? Kısaca başlıklar halinde söyledikleri;
-Geçtiğimiz 20 yılda işsizlilte artış görüldü
-Uzun vadeli işsizliğin ana nedeni yapısal değil döngüsel sebepler
-GSYH hızlı büyüme göstermiyor
-Uzun vadeli işsizlik geniş ekonomik maliyetler doğurur
-Eskiye bakıldığında işçi piyasası oldukça zayıf kalmaya devam ediyor
-İşe alma oranlarının normal seviyelere dönmesi gerek
-İşe alımların artırmak için daha hızlı ekonomik büyümeye ihtiyaç var
-İstifdam piyasası normalden çok uzak
-Talepde devam eden zayıflık işsizliğin öncelikli ve baskın nedeni
-İstihdam verileri ekonomik genişleme hızıyla uyumlu değil
Piyasa
bu konuşmadan parasal genişlemenin devam edeceğini yani dolar arzının
artacağını düşündü yani beklentileri satın aldı. Ortada kesin bir durum yoktu.
Öz olarak Bernanke işsizlik oranlarındaki durumu beğenmediğini piyasanın
canlanması için daha fazla kişinin çalıştırılması gerektiğini söylemişti ama
piyasa aktörleri bunun içinde gerekirse FED'in 3.parasal genişlemeyi (Q3)
yapacağını anlamıştı. (Belki de Bernanke bunun anlaşılmasını istemişti)
Sonuç
olarak ortamdaki dolar miktarı artacağı düşüncesi ile EURUSD fiyatlanmış ve
1,3390 seviyesine gelmişti ve yaklaşık on gün boyunca da 1,3390 - 1,3310
bandında, gerçekler satılıncaya kadar, hareketinde
devam etti.
Bernanke'nin
konuşmasından sonraki hafta 3 Nisan 2012 saat 21.00'da FED Toplantı kayıtları
açıklandı, açıklama Bernanke'nin konuşmasını desteklemediği gibi tam zıttı
durumundaydı.
Toplantı
kayıtlar; FED yetkililerinin, ABD ekonomisinin toparlanmaması hâlinde,
istihdamdaki kazançların bozulabileceği konusunda endişe duyduklarını ve
faizleri 2014'e kadar en düşük seviyede tutulması kararının
sürdürülmesinden önce, bazı üyelerin endişeli olduğunu, ancak ekonomik
şartlarda bozulma olmadan, üyelerin daha fazla teşvik sunmaya istekli
olmadıklarını ve acil bir durum görmediklerini gösterdi.
Bu
açıklamaya birlikte piyasa tam anlamıyla gerçekleri satmaya başlamıştı. Gün
içinde 1,3370'i gören parite açıklama sonrasında 1,3210 seviyesine gerilemişti.
Düşüş artık hız kazanmış ve Bernanke'nin yarattığı beklenti alımı sona
ermişti...
ECB Başkanı Draghi
sahneye çıkıyor, beklentimi yaratacak? Gerçek mi sattıracak?
4
Nisan 2012 saat 15,30'da (14.45'de ECB faiz kararını açıklayıp değişikliğe
gitmediğini bildirdikten sonra) başkan Draghi konuşmasını yaptı. Yaklaşık bir
saat süren konuşmasının başlıkları kısaca;
-Ekonomik görünüm
hala aşağı yönlü risklerle karşı karşıya
-TÜFE 2012’de %2’nin
üzerinde kalacak, artırıcı riskler devam ediyor
-Euro bölgesinde 2012’de yavaş yavaş toparlanmaya
başlamısını bekliyoruz
-Enflasyon beklentilerini büyümeyi sağlamak için baskı
altına almalıyız
-Tahvil piyasasındaki
gerilimler büyümeyi güçleştirir
-Yüksek işsizlik
büyümeyi zedeler
-Standart olmayan aldığımız önlemlerin etkisini
görebilmek için zaman gerekli
-Güven ve büyüme için yapısal reformlar ve mali disiplin
çok önemli
-Hangi Yunan bankalarının ayakta kalabileceğini
araştırıyoruz
-Ara politikalar
değil, ulusal hükümetler yapısal problemlere odaklanmalı
-Enflasyon ile işsizlik arasında bir mübadele yok.
-Güzel icraatlar yapan ülkelerin rekabetçiliği azaltılmaya çalışılmamalı
Görüldüğü
gibi pek de iç açıcı bir manzara ortaya koyamayan Draghi'ni konuşmasıyla
beraber Euro değer kaybetmeye devam etti ve parite 1,3100 seviyesine kadar
geriledi (ben bu yazıyı yazarken parite 1,3060’da). Peki, bu durum bir
beklentimiydi yoksa bir gerçek mi?
"Beklentiler satın alınır,
gerçekleşenler satılır" denildiğine göre bunlar bir gerçekti ki satılmıştı!
Peki bu gerçekler bu kadar fonlanmaya karşın halen neden düzelememişti ???
Emre ÇAYIRLI
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)